Bodrum, yıllardır yalnızca Türkiye’nin değil, dünyanın da göz bebeği oldu. Tatil cenneti kimliği, doğal güzellikleri ve tarihi dokusuyla milyonlarca insana ev sahipliği yaptı. Ancak zamanla, bu güzelliklerin gölgesinde biriken sorunlar, Bodrum’u hem tatilciler hem de yıl boyu yaşayanlar için zor bir yer haline getirdi. Bugün, “Beğenmiyorsanız geldiğiniz yere geri gidin” gibi söylemler, Bodrum’un gerçek sorunlarını çözmekten uzak, kaçış odaklı bir anlayışın yansımasıdır. Bu kent, artık çözümsüzlükle yüzleşiyor ve yaşanabilirlik sınavında giderek başarısız hale geliyor. Peki, Bodrum’u kaybetmek üzere miyiz?
Pandemi ve deprem süreçleriyle birlikte yoğun göç alan Bodrum, artık bir tatil beldesi olmanın ötesinde, on iki ay boyunca yaşayan yüz binlerce insanın kenti haline geldi. Yaz nüfusuyla birlikte milyonları bulan bu yük, Bodrum’un altyapısından sosyal hizmetlerine kadar her alanda sorunları derinleştirdi. Şehir planlaması, geçmişte sadece yazlık bir tatil destinasyonu olarak düşünülmüş. Küçük ve kullanışsız evler, bugün kalıcı yaşam alanları olarak ihtiyaçları karşılamaktan çok uzak. Doğalgazın bulunmaması, kışın ısınma sorunlarını büyütürken, odun sobası gibi yöntemler çevre kirliliğini artırıyor. Bodrum’un kış aylarında bile evlerini ısıtamayan bir nüfusu barındırdığı gerçeği, “tatil cenneti” algısını hızla yıkıyor.
Kanalizasyon sisteminin yetersizliği, sokaklara taşan atıklarla hem çevre kirliliğine hem de sağlık sorunlarına neden oluyor. Vidanjörlerin hala birçok ev ve işyerinde kullanılmak zorunda kalması, modern bir kente yakışmayan görüntüler ortaya çıkarıyor. Ulaşımda ise Bodrum, kapanan otogarlarıyla geniş bir coğrafyaya yayılan halkını zor durumda bırakıyor. Otogara erişim, özellikle öğrenciler ve sık seyahat etmek zorunda olanlar için büyük bir zorluk haline gelmiş durumda. Toplu taşımanın yetersizliği ve taksi fiyatlarının astronomik seviyelere ulaşması, ulaşımı daha da maliyetli hale getiriyor.
Tüm bu altyapı ve ulaşım sorunları, Bodrum’un ekonomik yapısıyla birleştiğinde pahalılık algısını daha da körüklüyor. Gıda fiyatlarından sağlık hizmetlerine, temel ihtiyaçlar Bodrum’da her zaman daha pahalı. Devlet hastanesinin yetersizliği, özel hastanelerin erişilemez fiyatları ve sağlık hizmetleri için çevre illere gitmek zorunda kalan bir halk… Bu tablo, Bodrum’un yaşanabilirlik karnesini iyice zayıflatıyor. Eğitimdeki yetersizlikler ise çocukların geleceğini karartıyor. Yetersiz okul ve derslik sayısı, öğrencilerin kaliteli bir eğitim almasını engelliyor ve onları hayata 3-0 geriden başlatıyor.
Bodrum’da sosyal eşitsizlik de dikkat çekici boyutlara ulaşmış durumda. Bir yanda lüks villalarda ve tatil sitelerinde yaşayan varlıklı kesim, diğer yanda aldığı asgari ücretle ailesini geçindirmeye çalışan, karanlıkta çocuklarını okula gönderen dar gelirli anneler… Sosyal hayata entegre olmaya çalışan bu emekçi kesim, Bodrum’un “parlak yüzü”nün arkasındaki gerçekliği temsil ediyor. Bu eşitsizlik, Bodrum’un iki ayrı dünya gibi görünmesine neden oluyor.
Tüm bunlara ek olarak, siyasi erk sahiplerinin demokrasiden dem vuran söylemleriyle, toplumsal sorunlara çözüm üretmek yerine, mikro milliyetçilikle toplumu kutuplaştırması dikkat çekiyor. Özellikle Bodrum gibi büyük sorunlarla mücadele eden bir kentte, farklı görüşlerden gelen projeleri ve inisiyatifleri desteklemek yerine, hakların görmezden gelindiği bir yönetim anlayışı, Bodrum’un ilerlemesini baltalıyor. Demokrasi kavramı, bir söylemden ibaret hale gelirken, kentin geleceği için gerçekçi adımların atılmaması, Bodrum’u daha da içinden çıkılmaz bir hale getiriyor. Oysa gerçek demokrasi, farklı görüşlerin bir araya gelerek toplumun yararına projeler üretmesini sağlar. Bodrum’un sorunlarının çözümüne engel olan bu yaklaşımlar, kentin yaşanabilirlik oranını ve potansiyelini her geçen gün darbelemektedir.
Peki, Bodrum’un geleceği ne olacak? Bu sorunları görmezden gelerek, “Beğenmiyorsanız gidin” gibi basit bir söylemle kaçmak mı doğru, yoksa bu kent için birlikte çözüm üretmek mi? Bodrum’un sorunlarını çözmek sadece yerel yönetimlerin çabalarıyla mümkün değil. Merkezi hükümetin, bakanlıkların ve ilgili kurumların devreye girerek altyapı, eğitim, sağlık ve çevre düzenlemesi gibi temel konularda destek vermesi gerekiyor. Kanalizasyon sistemlerinin modernize edilmesi, doğalgazın getirilmesi, yeşil alanların artırılması ve sosyal hizmetlerin güçlendirilmesi için acil eylem planları şart.
Bodrum’u kaybetmek istemiyorsak, bu güzel kenti daha yaşanılabilir hale getirmek için ortak bir irade göstermeliyiz. Çünkü Bodrum sadece burada yaşayanların değil, bu ülkenin ortak değeridir. Bodrum, güzellikleri kadar çözüm bekleyen sorunlarıyla da bir bütün. Ve bu sorunlar çözülürse, Bodrum yeniden sadece bir tatil cenneti değil, her kesimden insanın gururla yaşayabileceği bir kent haline gelecektir.
Birlikte düzeltelim, çünkü Bodrum hepimizin.