Son günlerde, Rus Tur Operatörleri Birliği Başkan Yardımcısı Artur Muradyan’ın, Türkiye’de “her şey dahil” sisteminin kaldırılabileceğine dair açıklamaları, turizm sektöründe büyük yankı uyandırdı. Muradyan, bu durumun Türk turizmini baltalayabileceği endişesini dile getiriyor. Ancak, bu kaygının aksine, “her şey dahil” sistemin kaldırılmasının, Türk turizmi için yeni bir yükseliş dönemine kapı aralayabileceğini düşünüyorum.
Ben, turizmci bir aileden geliyorum. Ailem, 1970’li yıllardan bu yana Bodrum’da turizmle uğraşıyor. Çocukluğumda, özellikle 90’lı yılların başında, turizmin Bodrum’da nasıl bir canlılık getirdiğine tanık oldum. Turistler yalnızca otellerde kalmaz, dışarı çıkar, yerel restoranlarda yemek yer, hediyelik eşya alır, kuyumculardan takı seçerdi. Yerel esnafın yüzü güler, herkes yaz sezonunu dört gözle beklerdi. Ancak, “her şey dahil” sistemin yaygınlaşmasıyla bu tablo değişti. Bugün, turizm sezonunda bile Bodrum’da birçok esnaf eli yüzünde bekler halde.
“Her şey dahil” sistemi, turistleri otel sınırları içinde tutarak yerel ekonomiye olan katkıyı neredeyse sıfırlıyor. Turistler, tüm ihtiyaçlarını otel bünyesindeki marketlerden, kuyumculardan, SPA merkezlerinden karşılıyor. Bu durum, otellerin kazancını artırsa da, yerel esnafın gelirlerini ciddi şekilde düşürüyor. Ayrıca, otel açık büfelerinde yapılan israf milli servet kaybına yol açıyor. Turistlerin bilinçsizce tabaklarını doldurup, ihtiyaçlarından fazlasını tüketmesi sonucu tonlarca yiyecek çöpe gidiyor. Bu israf, yalnızca ekonomik bir kayıp değil, aynı zamanda çevresel bir sorun.
“Her şey dahil” sistemin bir diğer etkisi ise otel fiyatlarına yansıyor. Bu sistem, sunduğu sınırsız alkol ve yemek seçenekleri nedeniyle otel fiyatlarını oldukça yükseltiyor. Eğer bu sistem kaldırılırsa ve oteller yalnızca oda kahvaltı gibi seçenekler sunmaya başlarsa, fiyatlar düşebilir ve Türkiye, uluslararası pazarda çok daha rekabetçi bir hale gelebilir. Daha düşük otel fiyatları, ülkemizi her bütçeye uygun bir tatil destinasyonu yapabilir. İnsanlar, bütçelerine uygun şekilde dışarıda yemek yiyebilir, yerel alışveriş yapabilir ve bu da esnafın kazancını artırabilir.
Bunun yanı sıra, “her şey dahil” sistem genellikle ekonomik ve kültürel seviyesi daha düşük turistleri cezbediyor. Bu turist kitlesi, otel dışına çıkmadığı gibi, yerel kültürü ve tarihi de deneyimlemiyor. Oysa, dünya genelinde ekonomik ve kültürel seviyesi yüksek turistler artık yalnızca deniz, kum ve güneş aramıyor. Bu turistler, kültür turizmi, gastronomi turizmi, sağlık turizmi ve arkeolojik keşiflere daha çok ilgi gösteriyor. Eğer Türkiye, “her şey dahil” sistem yerine bu alternatif turizm modellerine yönelirse, hem daha nitelikli turist çekebilir hem de turizmini sürdürülebilir bir yapıya kavuşturabilir.
Rusya’daki kaygılara gelince, bu sistemin kaldırılması Türkiye için bir çöküşe değil, aksine yeni bir yükselişe neden olabilir. Yerel esnafın kazanç elde ettiği, gıda israfının önlendiği, otel fiyatlarının daha erişilebilir hale geldiği bir Türkiye, global turizm pazarında çok daha cazip bir konuma gelebilir. Bu değişim, yalnızca ekonomik bir kazanç sağlamaz, aynı zamanda Türkiye’nin kültürel ve tarihi zenginliklerinin daha fazla tanıtılmasını da mümkün kılar.
Türk turizminin geleceği, bu tür dönüşümleri cesaretle benimsemeye bağlı. “Her şey dahil” sistemin kaldırılması, turizmi daha sürdürülebilir, bilinçli ve yerel değerleri destekleyen bir yapıya dönüştürebilir. Esnafın yüzünün yeniden güleceği, milli servetin israf edilmeyeceği ve Türkiye’nin global turizmde hak ettiği yere ulaşacağı günler, bu dönüşümle mümkün olacaktır.