Seçim öncesi dönemi boyunca, seçimden sonra konut ve araç fiyatlarında, inşaat sektöründeki ürünlerde, gıda ürünlerinde ve tüketim malzemelerinde olduğu gibi daha birçok sektörde ve de birçok kalem üründe fiyatların seyri ile ilgili bizleri nelerin bekleyebileceği hakkında sizlerle fırsat buldukça öngörülerimi paylaşmıştım.
Şimdi sanki hiç hesapta yokmuş, sakızdan çıkmış gibi gelen zamlara pardon fiyat düzenlemelerine neden bu kadar şaşırıyoruz? Bunu anlayamıyorum. Kaldı ki; seçimi kim kazanırsa kazansın sonuç değişmeyecekti, ekonomik anlamda bir dar boğazda olduğumuzu, üretimimizi arttırmadıkça da şu an ki durum ile karşı karşıya kalacağımızı hepimiz biliyor ve de zaten bu sonuçları bekliyorduk.
Evlerimizin ve araçlarımızın değeri neredeyse 10 kata yakın oranda artarken, maaşlara zam beklerken, sosyal yardım destekleri talep ederken, bankaya kur korumalı mevduat hesabı açıp hem normal faizi hem de döviz kurundaki yükseliş farkının yüzdesini faiz olarak alırken, evlerimizde oturan kiracıların kiralarını 2-3 binlerden 10-15 bin liralara çıkartırken, sezonda evlerimize aylık 100 bin – 200 bin lira kira bedeli isterken ve de bu örnekleri tabi ki çoğaltmakta mümkünken her şey bazılarımızın istediği şekildeydi de şimdi gelen fiyat artışları mı her şeyin sonu oldu?
Tabi ki; hayır. Çünkü tüm bunları o gün isterken, bugünleri de düşünmeliydik.
Bizler her zaman öncelikle kendi menfaatlerimizi düşündüğümüz sürece toplum olarak belirli bir refah düzeyine çıkamayız, bunu bir türlü göremiyor ve ne yazık ki anlayamıyoruz. Elimize geçen ilk fırsatta kendi menfaatlerimizi korumayı öncelik ediniyor, iş paylaşıma ya da bölüşmeye, anlayış göstermeye geldiğinde de bencilliğimizi bir kenara atamıyoruz.
Şimdi Bodrum eski Bodrum değil diyoruz, nasıl olsun ki? Satılık konutlar için istenen uçuk kaçık rakamları ya da evlerimiz için sezonda istemiş olduğumuz aylık 100-200 bin lira kirayı burada yaşayan vatandaş mı verecekti? Tabi ki hayır. Ya şehir dışından gelen vatandaşlarımız ya da yabancı bir turist gelip bu evleri satın alacak ya da kiralayacaktı bunu hepimiz zaten biliyorduk.
Bu kişilerin geldikleri yerlerdeki yaşam tarzları ile Bodrum’da yaşayan kesimin ne kadar uyum sağlayabileceği kimin umurundaydı ki? Amaç güzel bir rakama satıp ya da kiralayıp rahat edelimdi, öyle değil mi? O halde yol kenarlarında biriken çöplerden, yerlere atılan içki şişelerinden, sigara izmaritlerinden, trafikte yaşanan sıkışıklıklardan, deniz ve kumsallardaki pislikten, müzik gürültüsünden ve daha nicelerinden rahatsız olmayacağız.
Hele hele sezonda kiraya verdiğimiz evlerde, yataklardan çıkan karpuz çekirdeklerinden, çalınan ya da kırılan eşyalarımızdan, oluşan hasarlardan, kir, pas ve yağ içerisinde bırakılan malzemelerimizden, kiracımızın sevdiğimiz komşularımıza yaşattığı sıkıntılardan dolayı hiç pişmanlık duymayacağız, kimseyi de suçlamayacağız.
KDV oranındaki artış, MTV ödemesine gelen zam, gıda fiyatlarındaki yükseliş, konut ve araç fiyatlarındaki artışlar falan değil mesele. Çünkü bunlar tüm Türkiye’de yaşayan vatandaşlarımızın genel problemleri. Bizim esas problemimiz; Bodrum sevdamızın azalması ya da önceliğimizin ekonomik durumumuz doğrultusunda attığımız adımlar olmasıdır.
Bodrum eski Bodrum olmayabilir, evet doğrudur. Peki biz, eski biz miyiz? Bodrum‘u biz ya da yaptıklarımız mı bozuyor, yoksa Bodrum’ mu bizi?
Bu cennet topraklar, bu doğa ve iklim güzelliği, bu komşular, dostlar, arkadaşlar hepimizin. Bodrum’u Bodrum yapanda bizler ve yaptıklarımız. Bodrum’un geleceği için nihai karar da yine hepimizin. Eğer biz özümüze dönmez isek; esas şaşılacak olaylar birkaç ay sonrasında bizleri bekliyor olacak. Umarım ki bazı şeyleri değiştirmek adına çok geç kalmayız.
Her şeyin gönlünüzce olması dileğimle…